June 14, 2014

Şahane Hindi Ya da Şa-hin/di

Duvarda tablolar vardır, tablolarda kadın ve adamlar. Gururla poz verirler, gururla. Ötede Kâtip sıkılmaktadır, daha kayda geçireceği onlarca dosya vardır. Bıyıklarını sallar, kafasını sola çevirir. Hindi’yi görür.

Yazı makinesinin üstündedir şimdi Hindi. İri ve semiz bir hindi. Ayağının biri havada, mağrur, ibikli, kırmızı, tüylü, alaca renkli, iri bir hindidir bu. Kâtip onu görünce sağ elini masanın üstüne bırakır, gömleğinin yakasını boynunu kırarak düzler. Gözlerini parlatır. Ön masadaki kadını süzer, kadının dudakları kapalıdır, kadın tam da o an bir kâğıdı çözmeye çalışmaktadır. El ve alın yazıları daima sancılıdır. Duvarda tablolar vardır, büyüklü küçüklü. Duvar gri renktedir, anlaşılan.

Hindi, tabloların birine uçar. Kuşağından bıçak sarkan bir adamın resmedildiği eski tabloyu düşürür. Kanat çırpar ve boynu bükük abajura çarpar. Kimse konuşmaz, kimse hindiyi anlamaz. Kâtip, şimdi düşünmektedir. Hindiyi nasıl durdurmalı, nereden geldi bu hindi? Kadın halen çalışmaktadır, gözleri kapalı bu kez. Havada tüyler uçuşmaktadır, tüylü bir hava. Tüyün biri kadının kafasına konar, püf. Kadın gözlerini açar, kapar, açar. Kadının dudakları, nedense ve ısrarla, kapalıdır.

Hindi sinirlidir, çok sinirli. Kabarmıştır işte. Bu işte bir hin-di-lik vardır. İç odada bir kişi, sükûnetle, gazetesini okumaktadır. O odanın duvarında da tablolar vardır, tablolarda kadın ve adamlar, kadın ve adamların yanında hindiler. Kâtip yalnızca hindiyi izlemektedir ki Hindi, tüylerini yola yola bitap düşmüştür. Kâtip sağındaki pencereden dışarı bakar, ağır, karanlık bir hava görür. Kafasını çeviremeden alaca tüylü hindinin o pencereden zar zor kaçtığına tanıklık edecektir. Kâtip, yutkunur, yudum yudum. Nefesini içer, yerinden kalkmaz. Çok geçmeden beyaz tüylü küçük bir hindi girer o pencereden… Yeni Hindi dik dik bakar. Hindi-k bakar. Beyaz ve küçük. Yüzü ve boynu pembemsi. Sevimli ve temkinlidir. Dik dik bakar. Kâtip, işlerine odaklanamamaktadır, sinirlenir biraz. Biraz. Çok değil. Ceketinin cebindeki kokulu mendille alnını siler, iyi şeyler diler, güler, yazı sürer.

Hindi, sadece bakmaktadır. Neden? Kâtip, sadece bıkmaktadır. Neden?

Duvarda tablolar vardır, tablolarda kadın ve adamlar. Hepsi sahte pozlar vermektedir. Kabarmaktadırlar, anlaşılan. Bunu sevmez hindiler, hiç. Yanlarında hindiler. Tablolar birer birer duvardan düşecekler. Kadınlar ve adamlar, yalanlar, yıllar, pozlar düşecekler. Hindiler dövüşecekler.

İç odada gazetesini okuyan kişi, bağırır, yardım ister, aman diler. Debelenir koltuğunda, koltuk kara, adam kara. Hangisinin devrildiği anlaşılmaz, adamdır muhtemelen bu. Kafasını duvara çarpacaktır birazdan, kafatası yarılacak, kafası buna darılacak, ölüm ona sarılacaktır. Kötü şeyler olacaktır birazdan, acı şeyler, yaşanmaması gereken ama maatteessüf olan şeyler. Elleri kenetlenecek, nabzı denetlenecek, yaşamı sepetlenecektir az sonra. Birazdan. Kâtip bunu bilemez. Yerinden kalkmaz. Beyaz hindi koşar içeri iki nala.

Küçük hindi, on çekmeceli dolabın üzerine uçtu, yere indi. Zamanı geçmiş etti. Öleyazan kişinin gözlüklerini öptü. Saydam ve kalın camlar. Görme kusurları. Duvardaki tablolar çırpınıyor bu odada. Zamanı darmaduman ediyor Hindi. Beyazı kana bulanıyor, bu kişinin kafasından sızan kanı içiyor, pembemsi boynu allanıyor. Kâtip, sesleri duyuyor, ölümü anlıyor, ellerini çırpıyor minik bir sineği avlamak için. Hindi, kanı içti, sevindi. Tüylerini sarıyor artık ölen kişiye, tüyleri ile sarılıyor, bütünüyle sarılıyor. Duvardaki tablolardan biri ölen kişinin boynunu kesiyor, pembemsi. Hindinin boynu gibi. Düşen tablolar keskin olur, duranları miskin. Kafası yok o kişinin, koptu. Hindi, o kafayı yiyor, kafayı mı yiyor bu hindi? Çıldırıyor, o masum hindi gidiyor, yerine hınzır bir hindi geliyor. Dönüşüm. Gregor Samsa böyle olmamıştı. Zalimce bu, Beyaz tüyleri al-ak, hindi salak olmuş. Kaba. Kaba-rık. Kibirlenmiş. Mağrur hindi. Kadın ise çalışmaktadır, kafasına düşen tüyle sersemlemiş, yüzünü önlüğü ile örtmüş, yüzü kapalı. Nefes alamıyor. Kıvranışı sürecektir. Kâtip masasına monte edilmiş on iki düğmenin sırrını çözme peşindedir, kadının hemen ardında. Sağ alttaki dört düğmeden birine basar, hayatında ilk kez, iş hayatıdır bu elbette, iç odadan sesler yükselir, duvar yıkılmaya başlar, duvarda yer alan, yalan, iki tablo dökülür yere; minik göğüslü bir kadını var eden lekeli bir tablo ve beş hindinin çimlerde uzanıp gökyüzünü seyrettikleri ciddi bir çizim. Beş hindi de semadaki kara bulutu izlemekte ve buluttan yağmur damlalarının düştüğü tahmin edilmektedir. İç odadaki ölü kişi çıkagelir yıkılan duvarın oradan. Kafasının yerinde hindi vardır, allı beyazlı hindi, kanlı hindi, ölen kişinin yüzüne, yüzünün yerine oturmuştur, ölümüne oturmuştur, ölüsüne oturmuştur. Ölen kişi hiç ölmemiş, hiç yaşamamış, hiç hindi yokmuş gibi yürümektedir bu an.

Kâtip, gözlerine gereken değeri verir ve bu sahneyi izler. Kadın ise onun hemen önünde, önlüğü ile yüzünü örtmüştü, boğulmak üzeredir. Güç bela yerinden kalkacaktır bu kadın ve beş hindili ve yağmur damlalı tablonun kıyısına düşecektir. Kadının kapalı yüzünden fışkıran kan tablodaki yağmur damlalarını kanatacaktır. Kan yağacaktır gökten, kan akacaktır buluttan. Tablo tamamlanacaktır. Tablo tamamlanacak ve yok olacaktır. Kanlı hindi başlı kişi, bu kadını havaya kaldıracak ve bu kadının annesinin duvardaki minik göğüslü kadın olduğunu, zaten, bilecektir. Kadını tablonun yerine duvara asacaktır. Aynı şekilde, bu sefer samimi.

Kâtip, dudaklarını emecektir, ağzı kurumuştur, elbette. Olup bitenler başını döndürmüştür. Çekmecesine eli uzanır, çekmemecesine. Açar ve bir şahin kanat çırparak çıkar, kadının sandalyesine konar. Zaman yine kayar. Şahin değildi bu, değil, şa-hin/di bu. Değişik tüylü, kuş bakışlı, cevval, alt dudağının üstünden kayan pembe dili olan ama hindivari bir şahindi bu. Kanatlarını gere gere oturur. Bundan rahatsız olacaktır kanlı hindi başlı kişi ve kavga çıkacaktır. Pençeler konuşacaktır. Çat küt pat çüt. Kitaplar devrilecektir, hiç okunmamış ve son tablo yere düşecektir. Elinde bir defteri, mavi önlüklü, okula giden çocuk. Cinsiyeti ve niyeti belirsiz. Yüzüstü gömülecektir zemine. O da ölecektir. Oda ölecektir, tüm oda, tüm yaşam. Herkes ölecektir. Hindiler, hindiydiler, haindiler, indiler, bindiler, sevindiler, haniydiler, şahindiler, fırtınaydı dindiler. Ölen ev, en büyük tablo olacaktır.

Kâtip, bunları bilememektedir, aklı şahindide kalmıştır.

Ne kadar şahane bir şahindi idi bu, ne kadar şahane!

Durun, bu öykü böyle bitemez. Şahindi değil o, hindi gövdesine konmuş bir şahin başı. Ne fark edecektir, kâtip? Poz verin, en azından, iyi poz vereceğinize, söz verin.

Kâtip, pencereye yaklaşır. Karanlıktır hava, bozuk. Yan binanın pencereleri tablolarla doludur. Tablolarda adamlar ve kadınlar, genç yaşlı, çirkin güzel. Herkes poz vermiş, kimse kendi değil. Kimse. Kâtibin gözüne bir tablo ilişir. Tabloda samimi bir hindi. Çok gerçek, güzel, yanakları nefis. İyi bir hindi. Gaga dolusu gülmüş. Kâtip pencereye daha da yaklaşır. Hava ağır, karanlık. Kâtip, nefesini son kez alır, başını pencerenin bitimine dayar. İlk ve son kez “Gulu gulu” ya da "Güle güle" der, sol ve sağ elleri ile pencerenin sürgülerini itecek, yaşam bitecek. Ellerini kaldırıyor, hava ağır, karanlık, sürgüleri itiyor. Giyotin tadında bir ölüm, pencerenin varlığı, ağırlığı kellesini ve kollarının büyük kısmını alıyor. Ölecek işte. İstediği bu.

Gaga dolusu gülen hindi, tablodan kaçıyor ve kopan kellenin yerine konuyor. Olacak işte, olan bu. Kan, damarda durmuyor, akacak.

Kaçacak hindi, tabloda durmaz.

Hindi, sadece bakmaktadır. Neden? Kâtip, sadece bıkmaktadır. Neden? Kan, sadece akmakta ve de tablo durmaktadır hani artık yalnızca bir kadının asılı olduğu canlı bir tablo. Neden?



No comments:

Post a Comment