June 15, 2018

BİZİM LEKEMİZ

Evlere temizliğe gider annem. Utanırım mesleğinden, söyleyemem arkadaşlarıma. Ev hanımı, derim demesine de, hayali bir şatonun kraliçesi olmasını isterim hayali bir ülkede. Evlere temizliğe gidince o, peşinden koştururum bazen. Eteğindeki yeşil uçlu kara yaprak desenleri savrulur sağa sola, yüzünde kirli bir keder vardır, yürür hızla, çiçekleri ıslatır su tankerinin tırtıklı kolları, ayaklarımıza sıçrar. Lekeleniriz. Bu sözcüğü unutamam. Lekelisin, demişti dedem anneme, kadın ayrılmaz kocasından, senin gibi kızım yok artık. Daireye çıkar annem, süzülür girerim içeri ben de. Geçmiş zaman kokar duvarlar, şanlı atlar kişner büyük tablolarda. Kamuran Hanım şöyle bir iç geçirir. Şurayı sil, öteyi, beriyi tertemiz et. Ellerini sarkan memelerine götürür, bluzunun üstünden kaderini okşar; yemek masasındaki muşambaya, sigara yanıklarına, yanıkların yankılarına dalar. Kemal Bey’in portresi asılıdır vitrinin yanında. Ağladığını görürüm Kamuran Hanım’ın. Annem çıkarır eteğini, bir eşofman geçirir üstüne. Televizyonda yabancı bir kanal açıktır, hararetli tartışmalar yaşanır, salondan küçük odalara dolar sesler, tozlar uçuşur havada, gözlerini kapatır Kamuran Hanım, annem gözlerini kapatır, kapatırım gözlerimi, sessizlik sesi bastırır.

Gel, der Kamuran Hanım, gel otur bakalım şöyle. Anlat, nasılsın, anlat. Ter ter damlar yüzü, sararır. Sağ bacağını kalçasının altına alır, oturur. Bastonuna dayanır iki eli. Elektrikli süpürge homurdanarak susar. Bak, bak benim fotoğraflarım, bak, bak her yerde. Ne kadar güzelim, gencim, diriyim. Şimdi bir hayalete dönüştüm, görüyor musun, der, Kemal Bey’in kaşları çatılır sanki, tablosu sarsılır. Duvarlar çatlar, hissederim. Bak, şu masada bana ne hikâyeler anlattı Kemal Bey, ne şiirler okudu. Sonra, bırakıp gitti. Ona gitti. Peşini bırakmadım tabii. Yastığın altına özenle yerleştirdiği albümü açar oracıkta. Bak ben, bak o, der bilmem kaçıncı kez göstererek. Ne yakışıklı, ne güzel adam, ne hoş. Şimdi bu evin ağırlığını kaldıramıyorum. Yıllar geçse de tamamlanmayacak hikâyelerden birinin içindeyim. Annem dinler anlatılanları, elektrik kesilir ve ağlar Kamuran Hanım, annem ağlar, katılırım onlara, ağlarız.

Vurur bir eliyle sertçe koltuğa. Üfler kalkan tozları. İyice sil, der, sil. Tozların içinde gölgelenir varlığı. Anlat, der, susma, biri susunca, konuşmayınca öldüm sanıyorum, öldüm mü, öldüm mü, der korkuyla. Annem gülümser, elindeki bezle ovar koltuğun kıyısını. Anlat, senin oğlan nasıl ölmüştü, anlat. Ondan mı kaçtı kocan, ondan mı bıraktı seni, bir çocuğa bile bakamıyorsun dedi de terk mi etti seni, söyle. Balkona ilerlerim, Demirlerle, camla kapatılmış minik balkonun zemininde üşür ayaklarım. Sepette elmalar görürüm, patates ve soğan. Soğanın ve patatesin çillenen yalnızlığına dokunur soğuk ellerim. Duymak istemem içeride konuşulanları. Kahkahalar yükselir belki, duymam, hıçkırıklar ya da, bilmem. Bir soğanı kavrar, fırlatırım bahçeye. Çocuklar devasa boruların içine girer, görürüm, kaybolurlar merakla. Çoktan kararmıştır hava, bilirim, bilirim ama söyleyemem.

Sardılar etrafımı çocuklar. İblisleştiler. Kötüydüler, kötüydüler. Nefret sıvıları aktı ağızlarından, kararan dişlerinden tel tel söküldü öfkeleri. Yakalayacaklarını sandılar beni. Havalandım, pır pır etti kollarım, uçmaya başladım. Tombul olanının kollarının arasından kaçtı gövdem. Binaların arasında uçuyor, ilk kez gülümsüyordum. Dut ağacının dallarını aşarken zorlansam da aşağı mahalleye kadar sürdü kanatlanışım. Sevil de tutmaya çalıştı kalbimi, kapadım gözlerimi, vermedim ellerimi, vermedim. Yere indiğimde yorulmuştum, apartman canavarı vurdu kafama sopayla. Dallarda ışıldıyordu kirazlar. Damlıyordu kan rengi özleri, başım ağrıyor, kanıyordu gözlerim. Başıma toplandı yeryüzünün lekeleri. Can veriyor, ne yaptınız oğlum, korkutun korkutun da bu kadar mı dedik, bu o mu, nasıl da darmadağın olmuş yüzü, kaçın, kaçın annesi geliyor.

Kamuran Hanım, geçenin karanlığına, gecenin ta kendisine, canavarlarına bakıyor. Fırlatıyor soğanları, patatesleri küt küt. Bazı gölgeler belirip yitiyor. Ölüm tehlikesi yazan paslı kulübenin içinden cızırtılar duyuyor. Evden çıkıp gitmesi gerekir, gidecek ama gece, gece ama gidecek. Onun peşindeyim. Kuru kafa işaretinin oraya duvarda sarsılan Kemal Bey tablosunu asar. Gülümser, kapıyı kırarak içeri girer kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle. Zaten nasıl yaptığına anlam vermeye çalışmam, anlam vermek hikâyeyi öldürür. Kapı sertçe kapanır ardından. Yalnız kalırım. Kamuran Hanım ses eder bana evinin balkonundan. Defol, der, defol canavar. Rezil ettin hayatımı, Kemal Bey’i sen aldın elimden canavar, sen tükettin hakikati, bitirdin, bitirdin. Patates gelir yüzüme, soğan çillenir içimde. Cızırdar paslı kulübe tekrar. Annemin sesi doldurur geceyi. Öldürdüm, der, ben öldürdüm, yaşıyordu, ben yaptım. O halde yaşayamazdı. Babam çeker kapıyı, çıkar. Ağlayarak karışır yeşilliklerin içine. Annem kahkahalar atar, ben yaptım, tükürükler saça saça parçalar yüzümü, içim titrer. Titrer gece.

Kamuran Hanım’ın elleri annemin eteğindeki yeşil uçlu kara yaprak desenlerini gezinir, gezinir. Annem gülümser, geçecek, der Kamuran Hanım, utanma, geçecek. Bu leke bizim lekemiz.

Kemal Bey’in tablosuna dikkatle baktığımda babam olduğunu görürüm.


Sabahın sesleri geceyi öldürmek üzeredir.

No comments:

Post a Comment