June 10, 2018

DÜŞÜŞ

Kızıma o çok istediği oyuncak ayılardan alma sözü vermiştim sadece. //Cebimde metelik yoktu, gün boyu su kanalının hizasında yürümüş, düşünmüştüm. //Ağır bir koku yayılmıştı duvarlardaki koyu yeşil su lekelerine. Kokunun o lekelere çarpa//çarpa yükseldiğini, ağaçlara, kuşlara sindiğini ve otobüs durak levhalarının cızırtılarına ka//rışarak çoğaldığını fark etmiştim. Kanala atsam kendimi, değişir mi bir şey, diye//düşünmüştüm çaresizce. Seyrekleşen suyun içini şehrin pisliği gölgelemişti: be//be bezleri, izmaritler, rengi atmış ucuz meyve suyu şişeleri, birkaç hayvan leşi, cips paket//leri boylu boyunca uzanıyordu. Soğuktu, kıştı. Üşüyordum. Ellerimi paltomun cebine sığ//ıştırdım. Hava kararmak üzereydi. Kızım uyur uyumaz eve geçecektim yine, görmezse yır//tardım. Unuttum, derdim, aklıma gelmedi iş telaşından. Baba seni üzer mi, üzer mi, //derdim gülümseyerek. Alırdım kucağıma, fırlatırdım havaya, tutardım, gıdıklardım gıdı gıd//ı, gülümserdik. Sessizlik bir an.
       İndim korkunun merdivenlerini//
Düştüm ___
                      Düştü olanlar

Etrafımı sardı kalabalık. Düşmüş kanala, yardım edin, diyorlardı. Yardım edin, kanaması var da diyorlardı bir ağız. Sıcaklık yayılıyordu kafamın ardından, insanı kurtuluşa götüren, ruha içindeki sıcaklığı hissettiren bir ağrı da duymaya başlamıştım. Karanlık gövdeler kucakladı bedenimi. Öldü ölecek, aman kımıldatmayın, felç kalmasın, diyordu kıdemli gövde. Bir çocuk gövdesi, annesine soruyordu: Anne, böyle miymiş insanın iç organları, öğretmen anca anlatıyor, uygulama yok, bak şu görünenler ince bağırsak. Dokunmaya çalışınca kızmıştı annesi, pat diye kızartmıştı çocuğun ellerini. Dokunma, pis, elini yıka, lanet, şeklinde komut dizisini sıralamıştı. Kızımı özlemiş, eşimi ve sonumu düşünmüştüm bu halde. Canım yanıyordu. Havada tutuyordu beni gövdeler, nefes alması için ayakları yukarıda olmalı, yok aşağıda, hayır yukarıda olmalı kavgasına tutuşmuşlardı. Gözlerini kapa yavrum, diyordu bir teyze. Dinlen, hazırlıklı ol olacak olana. Ol olacak olana sözcüklerindeki uyum, sızımı dindirmese de ferahlatmıştı içimi.

Ambulansın sesi yükseldi şehrin gürültüsünün içinden. Panik gövdeler beni yere indirdi. Sağlık görevlilerini görünce rahatladım. İki kişiydiler. Belki iki hırçın sevgili. Küslükleri hareketlerine yansımıştı. Tut, dedi erkek, tut da kurtaralım, hali perişan. Kadın, sen tut, dedi, tut, bak hâlâ konuşuyor, tut. Sedyeye öfkeyle yerleştirildim. Öfkeli erkek kalabalığa haykırdı: Nerede bunun ince bağırsağı, nerede diyorum? Sedyeye sertçe vurdu, rahatladı. Kadın, küs olsa da, hayran gözlerle, onu ve otoritesini seyrediyordu. Çocuk gövdesi, suçlu elleri yumuk yumuk geldi sedyenin başına. Ellerine doladığı bağırsağı –benim bağırsağım- al, diye uzattı erkeğe. Kaçtı. Aceleyle tıkıştırıldı bağırsak içeriye. Kadınla erkeğin arasındaki buzlar erimiş gibiydi. Tek hamlede, bir sahne gösterisi edasıyla, sedyeyi yerleştirdi erkek, aracın arkasına. Yükseldi sirenler.

Hastane.
Sürdü.
Aylarca.
İndim
    hastanenin
       merdivenlerini.




ZAMAN?
KANAL KAN
ACI İLAÇ SERUM
FİZİK TEDAVİ PLATİN
İĞNE ACI AMELİYAT ACI
KIRIK KOPAN UZUV TEDAVİ
ŞİŞİK AĞRI DÜŞ KATATER DENEK
HASTA DOKTOR ÖFKE HASTANE KOKU
SU KÖTÜLÜK ÖLMEK YAŞAMAK UMUTSUZ
DİRENÇ TEDAVİ CEVAP KIZIM YALNIZLIK OYUN
AYI UMUT YAŞAM KANAL DÜŞ DÜŞMEK DÜŞ SON
SEDYE DOKTORLAR ÖFKELER KORİDOR BANDAJ PENS
MAKASI BİYOPSİ BİSTÜRİ SAPI İĞNE TUTUCU DİKİŞ YARA
ANESTEZİ DAMAR AYNA ŞIRINGA ACI AMELİYATLAR MATKAP
TEDAVİ ÇARESİZLİK YATAK YEMEK ACI KIZIM ÖZLEM KIZIM DÜŞMEK
                                                                                                             Çıkınca hastaneden yenilenmiştim adeta, hiç hastalanmamış, hiç mutsuz olmamış gibiydim. Gücüm yerindeydi. Gülümsüyordum. Zamanı kestiremesem de keyfim yerindeydi. Kızım büyümüş, kocaman olmuş olmalıydı. Belki de evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı bile. Gözümden baba yaşları döküldüyse de iyiye yordum düşüncelerimi. İçine atladığım ya da atıldığım yahut düştüğüm kanalı aradı gözlerim, yoktu, yoktu.

Kanalı çoktan temizlemişler, kurutmuşlar, binalar dikmişler yerine. Pencerelerinden atılıyor bir zamanlar dipte yatan şehir pisliği, savruluyorlar yeryüzüne: bebe bezleri, izmaritler, rengi atmış ucuz meyve suyu şişeleri, birkaç hayvan leşi, cips paketleri uçuşuyorlar. Yürümekte zorlanıyorum nedense, eski hızım, kudretim yok. Bitti ansızın. Ağır bir koku yayılıyor dip dibe dikilen binaların koyu yeşil gölgelerinden. Kendimi nereye atacağım, nereye? Baba ve kızı sarılıyor bir pencere perdesinde. Sayıyorum, otuz beşinci katta, gölge oyunu. Baba, sıkıca sarıyor evladını. Sonra bırakıyor apartman boşluğuna; kendi de atlıyor peşi sıra. Sessiz parçalanmalar. Şimdi daha ağır kırmızı bir koku yayılıyor dip dibe dikilen binaların koyu yeşil gölgelerinden.

Parçalanmış bir oyuncak ayı savruluyor üzerime. Onu sıkıca sıkıca sıkıca sarıyorum, içindeki beyaz can fışkırıyor tüy tüy. İnce beyaz oyuncak bağırsağı ellerime akıyor.

Şimdi eve gidebilirim.

  Düşen benim kızım, kız benim.                                                                             
Benim oyuncak, bağırsak benim.    
         Atan benim ve atılan.                                                                                       
Ben tüm tükenenlerim.





No comments:

Post a Comment