January 03, 2017

Doktor Moreau’nun Adası / H. G. Wells (1896)


“Bak kendin de söyledin; o bir yaratık! Çirkin bir yaratık! Adamlarım ona katlanamıyor. Ben de ona katlanamıyorum. Hiçbirimiz ona katlanamıyoruz, sen bile katlanamıyorsun!” (Sayfa 39)

Herbert George Wells, Doktor Moreau’nun adasını 1896’da kaleme alır ve bilimkurgunun dâhice bir örneğini sunar. Yirmi iki bölümden oluşan eserde bir gemi kazasından sağ kurtulan Edward Prendick, süreç içinde kendini önce başka bir gemide, Moreau’nun yardımcısı Montgomery tarafından kurtarılmış hâlde, sonra bir adada bulur. Ancak ada pek de ıssız değildir. Doktor Moreau’nun hayvanlar üzerinde deneysel çalışmalar yaptığı ada, Prendick’in korkacağı, sığınacağı, kaçacağı ve değişeceği günlerin fantastik mekânı oluverir.


Deney Adasının Kanunları
Sırtlan domuz, kedi adam, köpek adam, leopar adam, kurt hayvan, boğa adam ve onlarcası. Edward başlarda adadaki bu tuhaf yaratıklara anlam veremez. Rahatsız edici suretlerinden çekinir: “Daha önce hiç böylesine iğrenç ve olağandışı bir yüzle karşılaşmamıştım” (Wells 36) Adaya inişte “cinlerinkine benzeyen yüzleriyle” karşılarlar başkişiyi. Aslında bir “biyoloji istasyonu” olarak inşa edilen adada hayvanlara dirikesim yapılmakta ve bu canlılar insana dönüştürülmektedir. Elbette insanı oluşturan karmaşık sistemlere ulaşılması kolay değildir ve bu durum dönüştürülen hayvanlarda çeşitli arazlara yol açar. Kiminin kulağı sivridir, tümü sivri çenelidir, çoğunun omuzları kamburlaşmıştır, parmakları eksik ve hassasiyetten yoksundur. Yine de mükemmel dönüşümü yakalamak ister Dr. Moreau: “Benim istediğim –istediğim tek şey- bir canlının bedeninde plastik cerrahinin en uç sınırına kadar gitmeyi başarmaktı.” (111)

Hayvanlar, insanlar gibi iki ayak üstünde yürür, hatta belli belirsiz konuşurlar. Onları hayvansı hâllerine geri götüren durum ise kan tadı almaları olur. Kanın tadını alan canlı, dört ayakla yürümeye, vahşileşmeye başlar. Bunu önlemek için bir sistem geliştirmiştir Moreau ve “kanun” adı verilen kurallar getirmiştir. Kanun koyucuya karşı gelemeyen canlılar, et ya da balık yiyemezler. Kanuna karşı gelenler ise öldürülür. Hayvanlar kendi doğalarından uzaklaştırılmış ve şu hâle gelmişlerdir:  “[A]yaklarında insanlık prangasını sürüklüyor, içlerini bir türlü rahat bırakmayan, hiç anlamadıkları bir Kanun’a uymaya çalışarak, hiç bitmeyen bir korku içinde yaşıyorlardı” (140)


Pumanın Getirdiği Felaket
Prendick’in kaldığı odanın yanındaki deney odasındadır denek puma. Kendisinden alınan parçalar, başka bir noktasına nakledilir hayvanın, üzerinde dirikesim yapılır günlerce ve iniltileri dinmez. Başkişi bunu ahlaksızca bulurken Moreau, batıracağı noktayı dikkatle seçerek kendi bacağına bıçağı sokup çıkarır ve konuşur: “Acı çekme yeteneğinin kasta yer almasına gerek yoktur, oraya da konmamıştır zaten” (110) Bilimsel açıklamalarla konuşan Moreau, adadaki “tanrısal güç” konumundadır. Felaket, bağlı bulunduğu zinciri duvardan söken pumanın kaçışıyla başlar ve “kanun” sarsılır. Sonrasında her şey tuhaflaşacak, içinden çıkılmaz bir hâl alacak ve okura kendi hayvansı yönünü ve kanunlara itaat seviyesini sorgulama şansı tanıyacaktır.


İçimizdeki Ada
Eseri okumuşuzdur artık, bir tuhaf hissetmiş, hırlamış, hayvanlaşmış, yalnızlaşmışızdır. İçimizdeki mükemmeli arama yolunda nice ameliyatlara girmiş, acı çekmiş, iyileşmiş ve bu kez de sessizleşmişizdir. Hem Dr. Moreau’yuzdur aslında hem de hayvan; hem suçluyuzdur hem de masum birer insan. Yaratmak istemeye, sınırsız bir güç hissetmeye, bunu dilemeye, kanunlar koyup bunları delmeye, özgürlüğe ve hapsetmeye meyilliyizdir.

Sonra susar ve Edward Prendick misali yalnız kalır, susar, susar, bir daha, susarız: “Deniz sessiz, gök sessizdi; gecenin ve sessizliğin ortasında yapayalnızdım.” (187)

Bugün hâlâ arzu edilen bir dönüştürme işlemini 121 yıl öncesinden seslenerek dileyen H. G. Wells, bir yerlerde, bir adada hınzırca gülümser bize, susar, susar.



Wells, H. G. Doktor Moreau’nun Adası. İthaki Yayınları, 3. Baskı. İstanbul: 2016. Baskı.



No comments:

Post a Comment