September 13, 2014

DÜRBÜN

Bunların alayı yalancı, hepsi, hepsi… Doğru diyorsun Sait, doğru söylüyorsun, ölsün bunlar, kavrulsunlar kor ateşte, tırnakları dökülsün. Dökülsün, ağabey. Başka ne olsun Sait? Hayatta en büyük erdem dürüstlüktür, ağabey. Değil mi? Haklısın Sait, onaylıyorum seni. Sana katılıyorum, seni doğruluyorum. Başka Sait? İlk kez sen beni dinliyorsun ağabey, heyecanlıyım. Heyecanlanma Sait, anlat, lütfen, anlat. Başımıza tüm bu gelenler şeytanlık yüzünden! Şeytanlar yüzünden, daha dün ormanın girişine diktikleri heykeli gördün mü ağabey? Gördüm mü Sait? Görmedim, nasıl bir şey o? Ağabey, o gavur icadını kim diktiyse oraya işte şeytan o! Ağzı köpüklü şeytan, kör gözlü şeytan, çatallı bıçaklı şeytan, kırmızı şeytan. Çok sinirliyim ağabey. Senin yanında küfredemiyorum. Sakin ol Sait, bana açıl, her şeyi sırasıyla anlat. Kim dikti, nasıl dikti o heykeli? Bak hala titriyorsun, getir birer demli çay içelim. Ağabey, elim ayağım birbirine dolandı, kusuruma bakma, al kahveni. Teşekkürler Sait, sen de mantık arama fazla sevgili okur. Devam edelim Sait, hüüp, ne diyordun? Dün geldiler ağabey, takım elbiseli iki adam, hüüp,  ormana geldiler, ben yine ormanda bekliyorum, odunlar odunları çalmasın diye. Komiksin Sait. Sağ ol ağabey, neyse, hüüp, bana bakıyorlar, birbirlerine bakıyorlar, ormana bakıyorlar, saatlerine bakıyorlar, kırmızı karanfiller takıyorlar, maytap yakıyorlar, ne yapıyorlar bunlar, ne yapıyorlar, hüüp? Ne yapıyorlar Sait, ne yapıyorlar? Bilmiyordum ağabey, yanaştım yanlarına, beyefendi, dedim, beyefendiii, hayrola, burası merkez değil, orman, orman, kara orman? Ne işiniz var burada? Ne işleri var, hüüp, Sait? Yüzüme baktılar, ağabey, hüüp, bir çay daha ister misin, ağabey? Sağ ol Sait, sevgili okur sen de sus, al kahveyi, falıma bak. Evet Sait? Konuşmadılar benimle, yüzüme baktılar, beni kaale almıyor musunuz, dedim, sinirlendim, ağabey, üzerlerine yürüdüm, uzun boylusu tokat attı yüzüme, silahıma davrandım, kısa boylusu tokat attı silahıma, silahımdan ayrıldım, yere yuvarlandım, ama dur ağabey dur… Heyecanla seni dinliyorum Sait, ne oldu! Her zaman, böyle gavurlar için gizlediğim, imansız bir tahta parçası vardır kaldığım tek göz hanede, onu almaya gittim, kafa kafaya vermiş takım elbiseli iki adam, sinirden başım dönmüş, gözlerim kararmış, odunu bulamıyorum, yaşlı masanın ayağını tekmeliyorum, ayağımı kırıyorum sanki, canım yanıyor, canım yanıyor, ağabey, daha önce hiç yanmamış, dar pencereden onları ve olanları izliyorum, ben bir daha o ormana gitmem, kara orman, küflü orman. Gitme Sait, hiçbir ormana gitme bir daha. Ağabey, neticede kopardım masanın ayağını, masadakiler, bir şişe su, üç elma, bir kalem, bir teyp, bir boş poşet, ölen kızımın fotoğrafı, yere dökülüyor, ağlıyorum, kızım bir daha ölüyor, ağabey, bir daha, ağlıyorum, ayağım yanıyor, içim kaynıyor, heyecanlıyım, topallaya topallaya geçiyorum odayı, kızımı eziyorum, kızım seni tekrar üzüyorum, özür dilerim. Sait, seni dinliyorum. Sevgili okur, Sait’i anlamaya çalış, Sait şu an müsait, ya sen? Tamam, Sait, devam et, çayın güzeldi. Ağabey, onlara gereken dersi vermeliyim, ikiye karşı bir, hepsi hepsi, alayı dansöz bunların, erkek değil! Yine tamam, Sait, yine tamam. Sopa elimdeyken, bir güçleniyorum, öyle bir süper kahraman oluyorum, ormanı kurtaracağım, ormanı bu yaratıklardan temizleyeceğim, kara elbiseler içindeki kara bedenli ve başsız yaratıklar, sopamla atılıyorum üstlerine, hurra. Dur Sait, sakin ol, bana saldırıyorsun! Özür dilerim ağabey, bir an kendimi kaybettim, insan hep kendinde olmalı, değil mi? Öyle Sait, tekrar tamam, tekrar. Olmayan kafalarına vuruyorum, sanki kafa tek gibi, parçalıyorum, sanki tek gibi, eziyorum, kıyma gibi, tek gibi, dibekte buğday dövercesine, tek, gözlerimi, süper kahraman gözlerimi, açıyorum, hüsran, sopayla hakkından geldiğim kızımın en sevdiği köpeği, köpeğiydi, Dürbün, ormanın lideri, orman bir tribün, o da tribün lideri, heh heh, ağabey, onu haklamışım, artık kafası yok, tüylerinin parlaklığını süpürmüşüm, özür dilerim Dürbün, ağlıyorum o an, ağabey, bir ağacın altına çekiliyorum, gökyüzü susuyor, gece daha yeni yeni doğuyor, o renk cümbüşü, o adamlar az ötedeler işte, kafa kafaya vermişler, maytaplar yanıyor, renk cümbüşü, bundan mı, bundan mı ağabey? Ormanı kurtaracağım ağabey, yaşamak bir orman gibi. Doğru diyorsun Sait, hür ve kardeşçesine. Hayır ağabey, bir köpek gibi hırrr ve kalleşçesine, sinirden ağacı tekmeliyorum kırılan ayağımla, maytapların gölgesinde, ağacın gölgesinde, gece bir gölgedir, Dürbün’den kalanları bir araya getiriyorum, süper kahramanın süper köpeğiydin sen Dürbün, geceleri ormana doğru havlardın, benim gözüm sulanırdı, hayır ağlamazdım, gözüm görmez olurdu, neredesin Dürbün, bazen elimin altına koyardın kafanı, o güzel ve alımlı kafanı, sonra seni bağlamıştım, gündüz açılan gözlerimle, ormana kaçmıştın bir gece, çıt yoktu, bazen bir şeyler öter ormanda, sesler duyulur, uğursuz kuşlar, çelimsiz böcekler. Konuya mı dönsen Sait? Doğru, ağabey, dönüyorum. Dürbün, haftalar sonrasında dönmüştü, bakışları kararmış, dişleri dökülmüştü, birileri onu kısırlaştırmıştı, vücudunda bir dikiş izi seçiliyordu, aksıyordu. Olsun, yine de gelmişti, yanıma yanaşmadın sen Dürbün uzun süre, yemeğini yemedin, çok zayıflıyordun, ağabey, o ölecek diye korkuyordum, geceleri gözüm olamayacak, göremeyeceğim diye, elimin altına giremeyecek sıcak ve kokulu başı diye, ne diye, sonra seni bağlamıştım, inliyordun geceleri, ormanda bir ses patlıyor ve senden bir ses, bir kademe fazlası, yükseliyordu. Nasıl bu kadar uzun yaşadı Sait, nasıl? Ağabey, öldü zaten, o hafta içinde, yıllar önce öldü, dermansızdı, gecenin yükseldiği, seslerin öldüğü, teybimden dökülen cızırtılar arasında, öldü. Yemeğini, bayatlamıştı, koyduğum tasa düşmüştü başı, sıcak değildi artık ve kokusu uçmuştu, çok ağladım, uyan dedim, uyan Dürbün, sen de ölme, kızım da öldü, onu da bu orman aldı, kara orman, uyan Dürbün, köpeğim, sarsıyordum, ağabey, uyansın diye, o uyansın, yeter ki, orman yansın! Orman yanmadı, ağabey, Dürbün de uyanmadı. O gece, durmadan ağladım, masaya kapaklandım, masa, sen de bir zamanlar ağaçtın, dile gelsen, Dürbün’ümü verin bana, bir gece böyle geçti, sonra bir şeyler oldu, ağabey, hep gökyüzüne dönüyordu gözlerim, sadece orada arıyordu bir şeyleri, bazı şeyleri, çoğu şeyleri, yeryüzüne çevirdim ben de onları, yerde çimler varmış, yeşil, köpek tüyleri gibi, irili ufaklı, kokulu, yüzümde bir tebessüm, çimlerden, çimlere sarıldım, tümüne, o gün yeryüzünde ne kadar çim varsa, o kadar çime sarıldım, içim çimle doldu, her yerim çim o biçim, ağabey! Ne güzel şeyler söylüyorsun Sait! Anladım ki ölüm yoktur ağabey, ölüm yoktur! Sadece başka yerlere gidenler vardır, Dürbün artık, sadece, yalnızca, daima, ormanın girişindeki çimlerde yaşıyordur, o çimlerde havlıyordur, o çimlere döküyordum ben de yemeği, suyunu veriyordum, okşuyordum çimlerden Dürbün’ümü. Oh, ne güzeldi! O halde son öldürüşünde çimleri öldürdün Sait? Evet, ağabey, çok uzattım, takım elbiseli iki adam, sanki takım tutmuyorlar, ama takım elbise giyiyorlar, hayatta en büyük erdem… Dürüstlük, Sait, biliyorum, devam et. Toparlanıyor zihnim, sorun yok, hala yaşıyor Dürbün, ölmez öyle birkaç darbeyle, neşem yerinde, yanlarına varıyorum, ne yapıyorsunuz, diyorum, merhaba, diyorlar, az önce niye dövdünüz beni, diyorum, zorunuz ne? Biz, diyorlar, koruyucuları sevmeyiz, özgür insanlarız, ormanı koruyorum ama, bizi ilgilendirmez, diyorlar, ya ormanı yakarsanız, ya ağaçları keserseniz, hayır, diye bağırıyorlar, aynı anda konuşuyorlar, biz mühim sanatkarlarız, nasıl bir sanat bu, inanmıyorum size ahmak herifler, ağır ol Sait, diyorlar, adımı nereden biliyorsunuz, çünkü bu ad sana en uygun olanı, neden be, neden, çok soru sorma, ormanın girişine bir heykel yapmamız gerek, kırmızı bir şeytan heykeli, bu heykel ormanı ölümden ve insanlardan koruyacaktır, istemem kalsın be adamlar, defolun gidin buradan, zorluk çıkarma bakalım Sait, kafalarını birbirinden ayırıyorlar, bana öfke ile bakıyorlar, üzerime yürüyorlar, Dürbün yardım et, alayınız yalancısınız, ne ölümü, orman gayet rahat, güvenli, diyorum, adamlar üzerime yürüyorlar, tamam diyorum, yapın heykelinizi, ormanı yakacağız, hayır, asla, yakarak mı, yıkarak mı koruyorsunuz, hani ölmüyordu bir şey Sait diyorlar, siz nereden biliyorsunuz, düşüncelerimi, ben bilmezken, kim bilebilir, sus Sait, öldürün o halde doğru, ama ölmeyecek değil mi orman, hayır Sait diyorlar, durdular artık, üzerime gelmiyorlar, maytaplarını ormana fırlatıyorlar, orman alev alıyor, on yüz bin maytap sonra, kaçsa artık, ağabey, dinliyor musun? Dinleyemiyorum artık Sait, taburcu oluyorum, artık dinleyemiyorum sevgili okur, sana bırakıyorum. Görüyor musun Dürbün, yalnız kalıyorum, hastayım, daha da hasta oluyorum, gözlerim kızarıyor, görmez hale geliyor, orman yanıyor, elimin altına mı geliyorsun Dürbün, sıcak ve kokulu, orman ölüyor, ama ölüm yok, sadece başka tarafa gidiyor, keyifliyim, hiçbir şey ölmez, hiçbir şey!

Ya kızım, ağabey, ya kızım?

Meraklısına ilave son. Okumasan da olur, sevgili okur, okumasan da olur.

Dürbün konuşuyor: Sait, sen benim babamsın, seni seviyorum, yalnız sana havlıyorum, merak etme hâlâ yaşıyorum, adamların seni nasıl aldattığını gördüm, ölüm var Sait, ölüm var, sana baba diye havlamak istiyorum, bahavba, orman yandı, öldü, bitti, insanlar beni ameliyat ettiler, ben de öldüm, orman beni diriltti, yine öldüm, senin kızın da öldü Sait, takım elbiseli iki adam oldu şeytan, ikiye bölündü, gördüm, çimlerin içinden havladım, çok havladım, hav hav, seni kandırdı şeytan, iki kere kandırdı, ağzı köpüklü şeytan, kör gözlü şeytan, çatallı bıçaklı şeytan, kırmızı şeytan, seni kandırdı, ormanı yaktı, kömürlendi yeryüzü, sen gülüyordun, iki şeytan seni kandırmaktan memnun, olduğu yerde heykele döndü, sen delirdin o an, çıldırdın Sait Baba, heykele saldırdın, orman çürüdü, kapkara, orman çürüdü, orman çürüdü, çürüdü!




No comments:

Post a Comment